Domuz gribinin belirtileri:
Domuz
gribinin en önemli belirtilerinin üşüme ve titremeyle nükseden 38
derecenin üzerine çıkan yüksek ateş, göz çukurlarında da hissedilen
şiddetli baş ağrısı, ileri derecede kas ve eklem ağrıları, bitkinlik
şeklinde sıralanırken, soğuk algınlığından farklı olarak belirtilerin
yavaş yavaş değil, birdenbire ortaya çıktığı ve daha fazla ateşlenmeye
yol açtığı bildirildi.
Ege
Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon
Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Münir Büke,
hastalığın nasıl bulaştığını, belirtilerini ve korunma yollarını
anlattı.
Prof.
Dr. Büke, domuzların en önemli özelliğinin, kendi virüslerinin yanında
insan ve kuş gribi virüslerini de barındırabilmesi olduğunu, bu
rekombinasyonla yeni bir virüs oluştuğunu, insanların daha önce benzer
bir virüsle karşılaşıp direnç kazanmadıkları için bu virüsün dünyada
büyük bir tehlike oluşturduğunu ifade etti.
-HASTALIĞIN BELİRTİLERİ-
Prof.
Dr. Büke, virüsün 2 ile 4 gün arasında kuluçka döneminin olduğunu, bu
sürede herhangi bir belirtisinin gözlenmeyeceğini ifade ederek,
''mesela hava alanlarında hastalığa yönelik kontroller yapılıyor. Güzel
bir uygulama, ama ilk 4 gün hiçbir belirti göstermediği unutulmamalı.
Şüpheli kişileri en azından 3-4 gün gözlem altında tutmakta yarar var''
diye konuştu.
Hastalığın 4 temel belirtisinin olduğunu dile getiren Prof. Dr. Büke, bu belirtileri şöyle sıraladı:
''En
önemli özelliği, üşüme ve titremeyle nükseden 38 derecenin üzerine
çıkan yüksek ateş. Diğer belirtileri göz çukurlarında da hissedilen
şiddetli baş ağrısı, ileri derecede kas ve eklem ağrıları, son olarak
da bitkinlik. Bu arada öksürük ve burun tıkanıklığı da görülebilir. Bu
belirtiler kuluçka döneminden hemen sonra yavaş yavaş değil, birdenbire
başlar.
Soğuk
algınlığıyla karıştırmamak gerekiyor. Soğuk algınlığı yavaş yavaş
gelişir, ateş çok yüksek değildir, burun akıntısı ön plandadır. Kas ve
eklem ağrıları olsa bile ileri derecede bitkinlik görülmez.''
-NASIL BULAŞIYOR?-
Prof. Dr. Münir Büke, hastalığın en yaygın olarak solunum yollarıyla bulaştığına dikkati çekti.
Hasta
insanların öksürük ve aksırığıyla havaya birçok damlacık saçıldığını,
konuşurken 200-300, öksürürken 4 bin damlacığın havaya karıştığını
kaydeden Prof. Dr. Büke, ''virüsü taşıyan kişi öksürüp hapşırırsa, 4
metreye kadar hiç temas etmeseniz bile size bulaşabiliyor. Havaya
saçılan partiküller havada uzunca bir süre kalabiliyor ve bunların
solunmasıyla solunum yoluyla kişiye geçiyor'' şeklinde konuştu.
Bunun
dışında öksürük ve hapşırık sırasında mikrobun göz mukozasına
yerleşerek de hastalığın bulaştığını belirten Prof. Dr. Büke, ''yine
eller, yakın temas çok önemli. Bu nedenle hasta kişilerin mutlaka izole
edilmesi, toplu bulunulan yerlerden uzak durması, maske takması lazım.
Mutlaka sık sık ellerin yıkanması gerekiyor'' dedi.
Okullar,
sinemalar, ulaşım araçları gibi topluca bulunulan yerlerde riskin daha
fazla olduğuna işaret eden Prof. Dr. Büke, ''bütün vatandaşlarımız sık
sık el ve yüz yıkamayı bu dönemde daha fazla önemsemeli. Öpüşmeye,
tokalaşmaya biraz ara vermeliyiz. Hastalık bulaştırma bilinciyle,
hastaların, öksüren kişilerin maske takması, öksürüp aksırırken mendil
kullanmanın alışkanlık haline getirilmesi lazım'' diye konuştu.
Prof.
Dr. Büke, Türkiye'de gerekli önlemlerin olabildiğince alındığını,
Sağlık Bakanlığının bu konuda ''uyanık'' davrandığını söyledi.
-HASTALIĞIN TEDAVİSİ MÜMKÜN-
Domuz gribine yakalanan kişilerin tedavisinin mümkün olup olmadığının sorulması üzerine, Münir Büke şunları anlattı:
''Bereket;
kuş gribi virüsleri dışında tedavisi var. Virüsü almış kişilerde ilk 36
saat içinde tamiflu veya muadili ilaç 5 gün süreyle sabah akşam
kullanılabilir, ya da hastalığın görüldüğü yerlerde bulunulduğunda,
koruyucu ilaçlar alınabilir. Ama bunlar ithal olduğu için pahalı
ilaçlar, herkesin kullanmasına imkan yok. 65 yaş üzerindekilere, kalp
akciğer rahatsızlığı, astımı olanlara, romatizmal hastalıklar nedeniyle
kortizon kullananlara, kanser tedavisi görenlere, küçük çocuklara
öncelik tanımalıyız.''
Gribe
yol açan virüslerin sürekli değişkenlik gösterdiğini, domuz gribindeki
gibi genetik değişkenlikler gösterdiğinde ortaya yepyeni bir virüsün
çıktığını dile getiren Prof. Dr. Büke, bu yüzden koruyucu antikorların
bulunmadığını, yani şu an için aşısının geliştirilemediğini ifade etti.
-''YÜKSEK ATEŞ, VİRÜSLERİN ÖLÜMÜNE YOL AÇIYOR''-
Prof.
Dr. Büke, hastalıkla birlikte ortaya çıkan yüksek ateşi düşürmeye
çalışmamak gerektiğinin altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''65
yaş üzerindeki kalp akciğer rahatsızlığı olan kişilerde, küçük
çocuklarda, hamile kadınlarda ateşi düşürelim. Ama sağlıklı olup grip
olanlarda ateşi düşürmememiz lazım. Ateş insana rahatsızlık veriyor,
metabolizmayı hızlandırıyor, kalp atışlarını artırıyor, ama bunun
yanında virüslerin ölümüne yol açıyor ve vücudun direncinde önemli
işlev görüyor, bir çeşit savunma mekanizması gibi işliyor. Vücut 41
dereceye kadar dayanır, 4 saat kadar 42 dereceye dayanır. Mesela ben
grip olduğumda ateşimi daha da yükseltirim ve 5-6 saat içinde bu iş
biter. Eskilerin hastayı ''terletme'' metodunun mantığı da budur zaten.
Bu
nedenle parasetamol dediğimiz ateş düşürücüleri kullanmamak gerekiyor,
ateş düşürülecekse fiziki yöntemleri kullanmak daha iyi. Çünkü
parasetamol içeren ilaçlar virüslere karşı antikor oluşumunu engelliyor
ve virüslerin çoğalmasını sağlayarak hastalığın tedavi sürecinin
uzamasına yol açıyor.''